Duygu Özlem Yücel’in
ikinci romanı olan Dengesiz Bir Aşkın Anatomisi Aslı ve Can’ın, inişli çıkışlı,
birden bire başlayan ve hızla yaşanan, tatlı-ekşi aşklarını anlatıyor.
Hikayeyi bize aktaran, Aslı;
çabuk sinirlenen ve alevi aynı derece
çabuk sönen, sinirlenince aklına gelen ilk şeyi söylemekten kendini alı
koyamayan, 20’li yaşlarının başında, deli dolu, kendine güvenen ama bir o
kadarda o yaşlardakilere özgü hayatı umursamaz, içinde bulunduğu güne odaklı
yaşayan genç bir kadın. Yine böyle
sinirlendiği bir anda, tüm sinirini kusacak birini ararken karşılatığı Can ise;
30’lu yaşların ortasında, kendi ayakları üzerinde duran, istediğini yapmaya
alışmış, işinin sahibi ve tabii ki sırları
olan ve bu sırları kendine saklayan bir adam.
Hayatın, yollarını kesiştirmesi
ile, dizginleyemedikleri duygularının esiri oluyor ve son derece tutkulu, bir o
kadar da fırtınalı bir aşkın ortasında buluyorlar kendilerini. Birden bire
başlayan bu aşkta, önce; heyecan, mutluluk, dengesizlik ve kahkaha sonra; öfke, sorular, sessizlik ve gözyaşı var...
Bana göre; en güzel, daha
doğrusu en etkileyici yanı, okumaya
başladığınız anda sizi içine çekiyor ve Aslı ile birlikte, o ilk aşkın tatlı
heyecanını ve aynı zamanda yarattığı korkuyu, belirsizlikleri, çaresizlikleri
ve karmaşasını yeniden yaşıyorsunuz. Bir yandan yapısal olarak, bugün ve geçmiş
arasında gidip gelen hikaye ile, Aslı’nın bitkinliğine, toyluğuna ve nasıl
olgunlaştığına, durulduğuna kendi ağzından şahit olurken, diğer yandan
inanılmaz bir şekilde Can’ın koşulsuz sevgisini, kocaman aşkını
hissediyorsunuz. Ve tabi, bazen sevginin ne kadar yetersiz kalabildiğini de...
Genel olarak duyguların
ve düşüncelerin yer aldığı hikayede, yazarın ilişkiye ait yaşanan anları da,
küçük ama son derece canlı, anlık görüntüler halinde sunması okuyanı etkileyen
bir anlatım yaratmış. Tıpkı eski fotoğraflara bakar gibi, insan hissettiği
mutlulukla gülümsüyor, hüzünle üzülüyor. Kitap boyunca, bir şeylerin yolunda gitmediği,
gizemlerin orada olduğu hissini hep taşıyor ama elle tutulur, somut bir soruna,
yanlışa da şahit olamıyorsunuz. Her bölüm geçtikçe merakınız artıyor; Can’ın bu
kendini saklayan karakterinin altından ne çıkacak; insan hem bu kadar sever, hem
de nasıl bu kadar mesafeli olur demekten kendinizi alamıyor. Ve Aslı ve Can’ın
bu masal gibi aşkının gerçek olmadığının kanıtı olan yanlışın, nerede karşınıza
çıkacağını beklemeye koyuluyorsunuz.
Tabi bazı sorunları da var;
özellikle çiftin son derece soyutlanmış bir yaşam yaşıyor havası, arkadaşların
ve ailelerin ne yaşanan mutlulukta ne de yaşanan üzüntülerde destek olarak bile
dahil olmamaları, sadece ikisinin var olduğu hissini yaratıyor. Ve evet, bu
belki birbirlerine olan hislerini ve gereksinimlerini kuvvetlendiriyor, ama
aynı oranda da gerçek olmayan bir dünya yaratmış oluyor, bir anda olsa; diğer
kişilere, gerçek hayata ne oldu diye düşünmenizi sağlıyor. Birde zaman zaman şu
anki Aslı’nın yorgunluğu, üzüntüsü anlatıma o kadar hakim oluyor ki, 20’li
yaşların çılgınlığını hissederken, alttan alttan da şu anın olgunluğunu
sezinliyorsunuz. Ama bütün bunlar, emin olun ki; kendinizi kaptırmanıza, bütün
o duygu yoğunluğunu yaşamanıza engel olmuyor ve yaklaşmakta olan etkileyici
sonu farkedemiyorsunuz.
ahh ahh bir arkadasim su kitabini versede okusam.elimdeki kitabi dun bitirdim de:)
YanıtlaSilBen kitabi su anda okuyorum ve kitapcimin tavsiyesiyle okuyorum gercekten cok hos bi kitap herkese de tavsiye ederim :)
YanıtlaSilwww.tugceninkitapligi.com adresine taşınınca buradaki yorumunuzu kacırmısım ozur dilerim. Evet oldukca guzel, etkileyici bir kitap. Duygu Ozlem Yucel ile kitabı üzerine, cumartesi gunu bir soylemisizi yeni adresimizde yayınlayacagım, yorumlarınızı orada da bizimle paylaşırsanız cok sevinirim...
Sil