Copyright © Tuğçe'nin Kitaplığı
Design by Dzignine
1 Şubat 2013 Cuma

Gölge ve Kemik - Leigh Bardugo | Ön Okuma


golge-ve-kemik
Hafta başında yorumunu (yorumu okumak için tık tık!) @Küçükkız ile birlikte yaptığımız Gölge ve Kemik kitabından bir bölüm ve hoşuma giden resimleri aşağıda bulabilirsiniz. Ayrıca en aşağıda bir de video linki var, yazarın Ravka'yı oluştururken ilham kaynağı olarak kullandığı resimleri içeren bir video. :)
Keyifli okumalar...

---

Hizmetçiler onlara malenchki, yani küçük hayaletler diyordu; çünkü içlerinde en ufak tefek, en küçük olanlar onlardı; çünkü onlar Dük’ün evinde pis pis gülen hayaletler gibi dolanıyor, odalara bir girip bir çıkıyor, konuşmalara kulak misafiri olmak için dolaplara saklanıyor ve yazın son şeftalilerini aşırmak için gizli gizli mutfağa sokuluyorlardı.

Oğlan ile kız buraya birbirlerinden birkaç hafta arayla varmış, böylece sınır savaşlarından iki yetim daha kurtarılmıştı. Uzak diyarların karmaşasından yüzü kirli iki sığınmacı daha çekilip alınmış, Dük’ün malikânesine okuma yazmayı sökmeye, bir de ticaret yapmayı öğrenmeye getirilmişti.

Mutfak dolabının içinde çömelerek yetişkinlerin dedikodularını dinleyen küçük kız, Dük’ün kâhyası Ana Kuya’ nın, “Çirkinin teki. Çocuk dediğin öyle olmaz. Ekşimiş bir bardak süt gibi soluk ve tatsız,” dediğini duydu.

“Çok da sıska!” diye yanıt verdi aşçı. “Tabağındakileri hiç bitirmiyor.”
Kızın yanında duran oğlan ona dönüp, “Neden yemek yemiyorsun?” diye fısıldadı.
“Pişirdiği her şey ot gibi de ondan.”
“Ben seviyorum.”
“İyi de sen ne bulsan yersin.”
Dolabın kapağından çıkan çıtırtılarla ürktüler.
Hemen ardından oğlan, “Bence çirkin değilsin,” diye fısıldadı.
Kız, “Şşşş!” diye kızdı, ama dolabın karanlığında gülümsedi.

Yaz aylarında uzun saatler alan işlere ve ardından girdikleri boğucu sınıflardaki uzun derslere dayanmaya çalıştılar. Sıcak bastırdığında kuş avlamak için ormana kaçıp küçük, çamurlu derede yüzdüler. Saatlerce çayırlarda uzandılar, güneşin başlarının üzerinden yavaşça geçişini izlerken de günün birinde mandıra çiftliklerini nerede kuracaklarını, kaç tane inekleri olacağını konuştular. Kış gelince Dük, Os Alta’daki evine gitti. Günler kısalıp havalar soğurken öğretmenleri kendi işleriyle daha çok ilgilenmeye, şöminenin yanında oturarak kâğıt oyunları oynamaya ve kvas içerek vakit geçirmeye başladılar. İçeride tıkılıp kalan, canı sıkılan büyük çocuklar daha sık kavga eder oldular. Küçük kız ile oğlan da günlerini bu yüzden evin kullanılmayan odalarında saklanıp farelere tuzaklar kurarak ve soğuktan korunmaya çalışarak geçirdiler.
Grisha Avcıları’nın geldiği gün, oğlan ve kız üst kattaki tozlu yatak odalarının birinde camın önündeki koltuğa kurulmuş, posta arabasının yolunu gözlüyorlardı. Ama onun yerine üç kara at tarafından çekilen bir kızağın, malikânenin beyaz ve taş kemerli kapısından geçtiğini görüp, kızağın kapının önüne kadar sessizce ilerleyişini izlediler.

Başlarında kibar, kürk şapka; üzerlerinde de ağır, yün kefta olan üç kişi aşağı indi. Biri kırmızı, biri koyu mavi, biri de açık mor renk giyinmişti.

270046785_640
“Grisha!” diye fısıldadı küçük kız.
“Çabuk,” dedi oğlan.

Hemen ayakkabılarını çıkarıp, sessizce koridorda koşarak boş müzik odasından geçtiler ve Ana Kuya’nın genelde misafirlerini ağırladığı oturma odasına bakan üst kattaki bir sütunun arkasına gizlendiler.

Siyah elbisesiyle kuşları andıran Ana Kuya çoktan yerine geçmiş, semaverden çay dolduruyordu; halka şeklindeki büyük anahtarlığı ise belinden aşağı sarkıyordu.
“Bu yıl sadece iki tane var o zaman?” dedi alçaklardan gelen bir kadın sesi.

Kız ile oğlan alt kattaki odanın üzerindeki balkonun parmaklıkları arasından aşağı baktı. İki Grisha şöminenin yanına oturmuştu. Biri mavi kıyafetli yakışıklı bir adam, diğeri de kırmızı elbise giyinmiş, kibirli, havalı bir kadındı. Genç, sarışın bir erkek olan üçüncü Grisha da odada dolanarak, bacaklarını açıyordu.

“Evet,” dedi Ana Kuya. “Biri kız, biri oğlan; küçük olan epeydir burada. Tahminimize göre ikisi de sekiz yaşında.”
“Nasıl yani?” diye sordu mavili adam.
“Anne babaları vefat edince…”
“Anlıyorum,” dedi kadın. “Burada yaptığınız işi fazlasıyla takdir ettiğimizi bilmenizi isteriz. Sadece soyluların halka biraz daha ilgi göstermesini umuyoruz.”
“Dükümüz çok yüce biridir,” dedi Ana Kuya.

Üst kattaki kız ile oğlan birbirlerine bakıp başlarını salladılar. Onlara bakan Dük Keramsov meşhur bir savaş kahramanıydı ve insanlara candan davranıyordu. Cepheden dönünce evini yetimhaneye çevirmiş, kapılarını savaşta dul kalanlara açmıştı. Onlar da her gece ona dualar etmişlerdi.

“Peki, çocuklar nasıl?” diye sordu kadın.
“Kız olanın eli çizime yatkın. Oğlan ise çoğu zaman ya evde kalıyor ya da çayırlara veya ormana gidiyor.”
“Durumlarını sordum,” dedi kadın.
Ana Kuya solan dudaklarını açtı. “Nasıllar mı? Disiplinden yoksunlar, bir de birbirlerine fazlasıyla bağlılar. Her…”
“Her söylediğinizi dinliyorlar,” dedi morlu genç adam.

Kız ile oğlan şaşkınlıkla havaya sıçradı. Genç adam doğrudan saklandıkları yere baktığında ikisi birden sütunun arkasına çekildi ama artık çok geçti.

Ana Kuya’nın sesi havayı bir kırbaç gibi yardı. “Alina Starkov! Malyen Oretsev! Çabuk buraya gelin!”

Alina ile Malyen isteksizce balkonun sonundaki dar, sarmal merdivenden aşağı indi. Alt kata vardıklarında kırmızılar giyinmiş kadın koltuktan kalktı ve onlara elini uzattı.

“Bizim kim olduğumuzu biliyor musunuz?” diye sordu kadın. Saçları ağarmış, yüzü kırışmıştı ama güzeldi.
“Siz büyücüsünüz,” dedi sessizce Malyen.
images (8)Kadın gülerek, “Büyücü mü?” dedi. Bakışlarını Ana Kuya’ya çevirdi. “Burada bunları mı öğretiyorsunuz? Batıl inancı ve yalanları mı?”

Ana Kuya’nın yüzü utançtan kızardı. Kırmızılı kadın, Malyen ile Alina’ya döndüğünde siyah gözleri parlıyordu. “Biz büyücü değiliz. Yüce Bilimler’in uygulayıcılarıyız. Bu ülkenin ve Krallığın güvenliğini sağlıyoruz.”

“Birinci Ordu da,” dedi Ana sesindeki iğneleyici havayla.
Kırmızılı kadın dimdik durdu ama bir süre sonra, “Kraliyet Ordusu da öyledir,” diye yanıt verdi.

Morlu genç adam gülümseyerek çocukların önünde diz çöktü ve onlarla nazikçe konuşmaya başladı. “Yaprakların rengi değişince sihir mi yapıldı diyorsunuz? Peki ya eliniz kesilip iyileştiğinde? Veya bir tencereye su koyduğunuzda ve su kaynadığında aklınıza sihir mi geliyor?”

Gözlerini kocaman açan Malyen başını iki yana salladı.
Ama Alina kaşlarını çatıp, “Suyu herkes kaynatabilir,” dedi.
Ana Kuya umutsuzluk içinde iç çekerken, kırmızılı kadın bir kahkaha patlattı.
“Çok haklısın. Herkes su kaynatabilir. Ama herkes Yüce Bilim ustası olamaz. Bu yüzden sizi sınamaya geldik.” Ana Kuya’ya döndü. “Bizi baş başa bırakabilirsin.”
“Kal!” diye haykırdı Malyen.
“Grisha olursak ne olacak? Nereye gideceğiz?”
Kırmızılı kadın onlara baktı. “Bir ihtimal içinizden biri Grisha olursa, o şanslı çocuk Grishaların yeteneklerini keşfettiği özel bir okula gidecek.”
“En güzel kıyafetler, en lezzetli yemekler sizin olacak. Tüm istekleriniz yerine getirilecek,” dedi morlu adam. “Bunu istemez misiniz?”

Kapının önünde oyalanan Ana Kuya, “Böylece Kralınıza en iyi şekilde hizmet edeceksiniz,” dedi.
Bunu duyduğuna ve onunla hemfikir olduğuna sevinen kırmızılı kadın, “Aynen öyle,” dedi.
Kız ve oğlan birbirlerine baktı. Büyükler, gözleri üzerlerinde olmadığı için kızın uzanıp oğlanın elini tuttuğunu ve onunla bakıştığını görmediler. Dük burada olsa bu bakışı fark ederdi. Çünkü o, köylerin sürekli kuşatma altında olduğu, çiftçilerin Kral’dan başka kişilerden de herhangi bir yardım almadan savaştığı, yakıp yıkılan topraklarda uzun yıllar geçirmişti. Çıplak ayaklarıyla gözünü bile kırpmadan evinin önünde süngülerin karşısına dikilen kadınlar görmüş ve evini elinde sadece bir taşla korumaya çalışan adamların gözlerindeki ifadeye tanıklık etmişti.

---

ShadowandBoneMapbig._V143826474_

Aşağıda linki bulunan video da, yazarın Ravka'yı oluştururken ki ilham kaynağı olan resimleri içeriyor ;) çok  hoşlar...

0 yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...