Copyright © Tuğçe'nin Kitaplığı
Design by Dzignine
30 Ocak 2013 Çarşamba

Konuşan Kitaplar Blog Turu - Mart Menekşeleri - Sarah Jio | Söyleşi


sarahjio-head-shotBeni kırmayıp bu söyleşiyi bu yoğun zamanınızda kabul ettiğiniz için teşekkür ederim.

Mart Menekşeleri Türkiye’deki ilk kitabınız olsa da, biliyorum ki, bu kitap dışında 2012 yılında yayımlanmış iki kitabınız daha var ve 2013’te bir tane daha yayımlanacak. Ayrıca üç tane oğlunuz var ve bir dergide yazarlık yapıyor ayrıca kendi blogunuzda da yazıyorsunuz… Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Ve bütün bunlara nasıl yetişiyorsunuz? :)

Evet, yoğun bir hayat değil mi?! Yoğun ve eğlenceli. En sevdiğim şeyi (annelik ve yazarlık) yapma şansı bulduğum için şanslıyım ve bu nedenle, bana fazlaymış gibi gelmiyor. Amerika’da kitaplarım için 6’şar aylık bir teslim süresi ile çalışıyorum şimdi ve bu nedenle romanlarıma odaklanabilmek için dergi yazılarımı biraz geri plana attım. Önümüzdeki baharda çıkacak olan yeni kitabımı (6.kitabım) yazıyorum ve 2013’te iki adet daha yayımlanacak kitabım var. Yoğun bir yıl beni bekliyor ve heyecan verici!

Aman Tanrım! Gerçekten yoğun :) Hazır diğer kitaplardan bahsetmişken, diğer üç kitabınızdan da bahsedebilir misiniz bize?

The Bungalow – Seattle ve Güney Pasifik’te geçiyor ve kaybedilen bir aşkı konu alıyor.
Blackberry Winter – yine romantik ve gizemli bir hikaye; 1933 yılında bir kar fırtanasında Seattle’da kaybolen bir genç çocuğun aranmasını anlatıyor.
The Last Camellia (2013’te Amerika’da çıkacak) – Günümüzde ve 1940’larda İngiliz Konağında geçen, gizemli bir hikaye.

Mart Menekşelerine dönecek olursak, bu hem romantik hem de gizemli bir hikaye. Bu ilk romanınızın fikri nasıl ortaya çıktı?

Aslında şu türde olsun diyerek yazmaya başlamadım. İşin aslı, sadece oturdum ve kalbimden gelen bir hikaye yazdım. Kulağa komik gelebilir ama bu romanıma koymak isteyeceğim; sevdiğim, güzel bulduğum ve değer verdiğim;  insanları, yerleri ve şeyleri düşündüm. Bainbridge Adası, benim için çok önemli bir yere sahip; bu nedenle, kitabım için çok doğal bir atmosfer oldu. Adanın sahilinde oynayarak büyüdüm, hayatımın pek çok mutlu gününü orada geçirdim diyebilirim.

Kitabı okurken ben de orayı görmüş kadar oldum. Ve ilk romanınızdan bahsetmişken, ilk romanı yazmak nasıl bir deneyimdi ve ikinci ve üçüncü romanlardan farkı nedir?

İlk romanımı yazmak ve doğru şeklini bulmak çok daha uzun sürdü. Yazım sürecini öğrenebilmek için çok çalıştım, özellikle; doğru bir gizem oluşturmak ve erkenden çok fazla şeyi açık etmemek için. Penguin yayınevindeki editörüm, bu roman üzerinde çalışırken, şüphe, hız ve gizemin belirmesi konusunda bana çok şey öğretti ve bende bu bilgileri sonraki tüm kitaplarımda hayata geçirdim.

Yeni bir yazar olmanın en zor yanı neydi ve yeni yazarlara ne önerirsiniz?

Benim için en zor yanı, kendimi ciddiye almak oldu. Şu anda beş tane romanı olan ve on sekizden fazla dile romanları çevrilmiş bir yazarım ama hala insanlar ne iş yaptığımı sorduğunda, “roman yazarıyım” demek için fazla utangacım. İnsanların bana inanmayacağını yada abarttığımı düşüneceklerinden endişe ediyorum. Bu yüzden de genellikle sadece “yazarım” diyorum. Gerçi son zamanlarda, başarılı olabilmek için çok çalıştığım bu işi biraz sahiplenmeye başladım.

Benim yeni yazarlara söyleyebileceğim tek şey; kendi içlerindeki eleştirmene ya da başkalarının yaptığı (aile, arkadaşlar yada patronlar) eleştirilere fazla kulak asmayın ve sadece YAZIN! Ve benim yeni bir romana başlarken mutlaka uyguladığım bir kuralım var, bir günde beni kendine bağlamıyor ve gece uykusuz bırakmıyorsa, anında vazgeçiyorum. Çünkü öğrendim ki; eğer bir hikaye benim ilgimi çekmiyorsa, okurumu da kalbinden vuramayacaktır.

Ve yine kitaba dönersek, Bainbridge Adası öyle canlı şekilde anlatılmış ki; sanki tüm olanların ortasında, herkesle birlikte duruyordum ve tabii hikayede de çok önemli bir yere sahip. Buna benzer başka yerlerin, diğer kitaplarında da yer aldığını biliyorum. Peki neden hikayelerin geçtiği yerler bu kadar önemli ve bu yerleri nasıl seçiyorsun?

Bainbridge hakkında yukarıda da biraz bahsettim ama romanlarımdaki yerleri her zaman “karakterler” gibi düşünmüşümdür. Yerler, hikayeler için büyük bir önem taşır. Manzaradır, bir resmin arka planıdır. Ve tabii ki; hayatımın altı ayını (hayal gücümde bile olsa) orada geçireceğimi düşündüğüm için, mutlaka doğru bir yer olmasına özen gösteriyorum. Hikayelerim için yerleri seçerken, hep bildiğim ve sevdiğim yerler beni çekiyor; Seattle gibi, Tahiti gibi (2001’de gittiğim) ve aynı zamanda, örneğin; İngiliz kırsalları beni her zaman etkilemiştir. İşin eğlenceli tarafı, bir roman yazarı olarak; hayal gücünüzün sizi götürdüğü her yere gidebiliyor olmanız.

Nerede ve nasıl bir ortamda yazıyorsunuz?

Evimde bir ofisim var. Küçük ama tam bana göre. Seattle gökyüzüne (ki neredeyse her zaman yağmurludur) bakan bir pencerem var ve geceleri de ben yazarken ay ışığı üzerime düşüyor. Çocukların oyun odasına da yakın, böylece onlar oynarken zaman zaman kaçıp birkaç paragraf yazma fırsatı da bulabiliyorum.

Emily, kolaylıkla sevilebilen bir karakter, tıpkı kitapta yer alan diğer birçok karakter gibi – itiraf etmeliyim Mart Menekşeleri oldukça kalabalık – karakterlerinizi nasıl yaratıyorsunuz? Başlarken onlar için bir plan çiziyor musunuz, yoksa akışa mı bırakıyorsunuz?

Sanırım o kitap için bir soy ağacı yapmalıydım! Aslına bakarsanız, birçok okurum hikayeyi okurken herkesi takip edebilmek için, böyle bir şey yaptıklarını söylediler. Ve hayır, hikayeye başlarken aklımda bir yol çizmiyorum. Bazen, hikayenin başında beliriyorlar ve kulağıma fısıldamaya başlıyorlar, diğer zamanlarda sanki “beni hemen bu hikayeye dahil et!” dercesine ortaya çıkıveriyorlar.

Karakterlerinden bahsetmişken, Mart Menekşelerinde en sevdiğiniz karakter hangisi?

Esther’in benim için özel bir yeri var ama Emily’nin Bee Teyzesine hayranım. Onun karakteri, anneanne ve babaannemin karışımı gibi.

Şu sıralar ne okuyorsunuz? Ve tabii ki; en sevdiğiniz kitap ve yazar kimdir?

Gone Girl’u yeni bitirdim ve aklımı başımdan aldı. Henüz Türkiye’de yayımlandı mı bilmiyorum ama hiç böyle bir şey okumamıştım ve acayip sürükleyici. En sevdiğim yazarım yok ama birçok hayran olduğum yazar var. Sanırım son zamanlardaki en etkilendiğim yazar, Maeve Binchy, yürekleri ısıtan hikayeler yazan İrlandalı yazar. Onun hikayelerini genç kızken okumaya başladım; elimde kitabımla bir köşeye kıvrılıp, onun yarattığı dünyalara kendimi bırakmaya bayılırdım.

Bu kitap son zamanlarda sürekli karşıma çıkıyor sanırım artık okumalıyım. Bugün bize katıldığınız için teşekkür ederiz. Biliyorum ki, yayınevi tarafından kitabınızın Türkçe baskısı ve bir kutu da Lokum gönderildi :), nasıl buldunuz ikisini de? Ve Türk okurlarınıza ne söylemek istersiniz?

Lokuma bayıldım! Harika bir şey! Harika ülkenizden kitabımın bir kopyasının gelmesi de inanılmaz güzeldi ve gelip sizleri ziyaret etmeyi diledim. Umarım, yakında bir gün gelebilirim! Türk okurlarıma, bana yolladıkları harika e-postalar ve facebook mesajları için teşekkür etmek istiyorum. Ayrıca Tuğçe sana ve hikayelerim hakkında aynı heyecanı duyan herkese de minnettarım. Türkiye’de daha uzun süreler kitaplarımın yayımlanmasını umuyorum. Herkese 2013 için en iyi dileklerimi sunuyorum.

Bu çok keyifli sohbet için tekrar teşekkürler, mutlu Noeller ve güzel bir 2013 geçirmenizi dilerim. 

Sarah Jio hakkında ve kitapları hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz, sizi blog turumuzun diğer sayfalarına davet ediyorum. Tur takvimimiz aşağıda yer alıyor:

29 Aralık 2012 (Saat – 12:30 itibariyle)

30 Aralık 2012 (Saat – 12:30 itibariyle)

0 yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...