Copyright © Tuğçe'nin Kitaplığı
Design by Dzignine
30 Ocak 2013 Çarşamba

Yorum: Beklediğim Sendin - Amor Towles


71665_484685041573383_1078661842_n
Puanlama : B+

Yazar: Amor Towles
Çevirmen: Süreyya Çalıkoğlu
Sayfa Sayısı: 432
Dili: Türkçe
Yayınevi: Ephesus Yayınları

Ephesus Yayınlarından geçtiğimiz hafta çıkan Beklediğim Sendin kitabının tanıtımını hemen yapmıştım biliyorsunuz. Ve tabii ki hemen okudum...şimdi sıra yorumda!

Kapağı çok beğendiğimi söylemiş miydim, size???

Önce kısaca hikayemizden bahsedelim, 1938’de New York şehrinde geçiyor ve Katey Kontent’in yaşamının bir yılını anlatıyor. 1966 yılında başlayan anlatım; Katey ve kocasının birlikte gezdikleri bir fotoğraf sergisinde açılıyor, bu sergi neredeyse 30 yıl önce çekilmiş fotoğrafları içeriyor ve Katey, 1938’de kendi hayatının değişmesine yol açan adamın fotoğrafını bu sergide görüyor ve hatıralar arasında kayboluyor,Theodore Grey…

“Kocamın yanında dururken o yılın anılarını kendime saklamaya kararlıydım. Bu anılar Val’i şok edecek veya evliliğimizdeki uyumu tehdit edecek rezilliklerle dolu değildi, tam tersine, onları paylaşırsam Val beni muhtemelen daha da çok sevecekti. Ama anılarımı paylaşmak içimden gelmiyordu, çünkü etkilerini kaybetmelerini istemiyordum.”

1937’nin son gecesinde, New York’ta Greenwich bölgesinde, Eve – Katey’nin oda arkadaşı – ve Katey, neredeyse kimsenin olmadığı biz caz kulübünde, yılbaşını geçirirlerken, yakışıklı banker Tinker Grey ile tanışırlar ve hayatları değişir. Bu mavi gözlü, takım elbiseli yakışıklı adamla başlayan arkadaşlıkları New York’un altını üstüne getirirken devam eder. Ta ki, talihsiz bir kaza olup da Eve ölümle burun buruna gelene kadar...üçlünün arkadaşlıkları bu kaza sonucu bozulur ve Katey’nin asıl hikayesi başlar. Abartılı partiler, multi-milyonerlerle yaşanan ilişkiler Katey’nin şatafatlı yaşamının sadece küçük bir kısmı ...

Öncelikle kitapta kesinlikle bu zamanın verdiği o enteresan hava var, bu hisse daha önce sadece Muhteşem Gatsby’i okurken kapılmıştım ve tabii Breakfast at Tiffany’s seyrederken. İçkiler, partiler, para, pul, eğlenceden eğlenceye koşan insanlar, hareketli yaşamlar ama bir yandan da bir kasvet hissi... Kitap gerçekten büyüleyici bir karaktere sahip, akıllı ve tam bir gözlemci. Katey’nin ağzından dinlediğimiz hikayede Katey, etrafını, etrafındaki insanları öyle metaforlarla anlatıyor ki, etkilenmemek mümkün değil, tabii bu aynı etkileyici özellik karakterlerin biraz mesafeli olmasına ve son derece düzgün dil kullanımının da zaman zaman sinir bozucu olmasına yol açabiliyor. Yine de, karakterlerin kişilikleri ve aralarındaki ilişkilerin karmaşıklığı ve gelişimi bu sıkıntıyı rahatlıkla göz ardı etmenizi sağlıyor.

Ama esas etkileyici olanı mekan anlatımları ve döneme ait izleri vurgulayışı… Dönemin Manhattan’ı, caz kulüpleri, restaurantlar, ofisler, sokaklar vs. adeta resmedilmiş, okurken kitabın içine giriyor; bu mekanların her birine karakterlerle birlikte gidiyorsunuz, dönemi yaşıyorsunuz. Aynı anlatım becerisi sosyal yaşamda da görülüyor. Varlık, sosyal statüler ve şatafat öyle güzel tasvir ediliyor ki, insan bizzat görmek, yaşamak istiyor.

Yüzeyde bir çok şaşırtıcı noktası ve virajı bulunan bir aşk hikayesi olan bu roman, kapalı kapılar ardında yaşananları, son derece güzel ve akıllıca yazılmış bir dille anlatıyor ve capcanlı bir New York sunuyor.
Kitapta var olan bir iki sıkıntı da yine Katey’nin kendisi ile ilgili, bir konu; bu en üst tabakaya Katey’nin nasıl bu kadar kolay dahil olduğu konusu yeterince inandırıcı değil, o topluluktan son derece farklı olan geçmişi düşünüldükçe. Bir diğer konu ise; Katey gayet alımlı ve güzel bir kadın olmasına ve böylesine eğlenceli, rahat ve içkinin su gibi aktığı bir toplumun içine girmesine ve yirmili yaşlarda yalnız bir kadın olmasına ve sık sık erkeklerle aynı evde kalmasına rağmen, biraz aseksüel yansıtılmış olması. Biraz erkek bir yazarın, bu yaşlardaki kadın bir karakteri yazıyor olmasının yarattığı sorun gibi geliyor bana. Kitap boyunca, sadece kitabın sonunda birkaç sahne söz konusu, ki; bu da sanki eksiklik fark edilerek biraz açığı kapatmak istercesine Katey’nin başlattığı sahneler, kitapta yer alan beyefendilerin değil. Ama bu sıkıntılar, hikayenin genelini ya da akılını etkiliyor mu diye soracak olursanız, kesinlikle hayır… Büyüsünü bozmaya yetecek sıkıntılar değil bunlar.

Herkesin bayılacağını söyleyemem ama eğer Audrey Hepburn’un oynadığı, Truman Capote’nin aynı isimli romanından uyarlanan, Breakfast at Tiffany’s (Tiffany’de Kahvaltı) filmini ya da tabii ki kitabın kendisini sevdiyseniz, yine aynı şekilde 1920lerde geçen Muhteşem Gatsby’i sevdiyseniz – bu kitabında filmi var artık, Leonardo Di Caprio oynuyor – Amor Towles’in bu klasiklerle aşık atabilecek düzeyde yazılmış romanını kesinlikle sevebilirsiniz. Bu kitap ya da filmleri bilmiyor yada okumadıysanız da, İkinci Dünya Savaşı öncesi bu dönemi merak ediyor, günümüz çabuk tüketilen romanlarından farklı ve daha kalıcı bir şeyler okumak istiyorsanız, bu Bestseller listesine girmiş kitaba şans vermenizi öneririm.

Kitabın bir de filmi çekilecek, ki bence tam filmlik bir kitap… Lionsgate firması,  bir yıl kadar bir süre yazara dil döktükten sonra ikna edebilmiş ve film haklarını almış kitabın. Şimdi yönetmen arayışı söz konusu… Yazar söyleşimde çok yakında, takipte kalın…

Buradan satın alabilirsiniz:

0 yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...