Copyright © Tuğçe'nin Kitaplığı
Design by Dzignine
30 Ocak 2013 Çarşamba

Yorum: Bir Gün - David Nicholls



Puanlama : A-

Yazar: David Nicholls
Çevirmen: Nalan Işık Çeper
Sayfa Sayısı: 536
Dili: Türkçe
Yayınevi: Pegasus Yayınları


Bugün, aslında oldukça uzun süre önce okuduğum ama hala en beğendiğim kitaplar arasında olan Bir Gün’ü yazmaya karar verdim.
“Bende büyük değişikliklere neden olduğu için hatırlanmaya değer bir gündü. Ama her hayatta böyle değil midir? Herhangi bir günü hayatınızdan çıkardığınızı düşünün, hayatın akışı ne kadar farklı olacaktır. Bunu okuyan sizler, durun ve bir an için demirden, altından, dikenlerden ya da çiçeklerden yapılma bir zinciri düşünün; ilk halkası o hatırlanmaya değer günde yaratılmasaydı sizi hiç bağlamayacak olan bir zinciri.”
—Charles Dickens, Büyük Umutlar
Bu alıntıyla açılıyor kitap ve akıllı ve özgür düşünceli, Emma ile az biraz kendini beğenmiş ve zengin, Dexter’ın hikayesi 15 Temmuz 1988’de başlıyor sonra da üniversite hayatlarının son gününde yolları kesişen ve geceyi birlikte geçiren, bu ikiliyi yaşamlarının yirmi senesi boyunca takip ediyor. Yirmi sene boyunca sadece 15 Temmuz anlatılarak, ikilinin hayatlarından kareler sunuluyor okuyucuya.

Önceleri birbirlerinden etkilendiklerini, kendileri bile kabul etmek istemiyor belki ve her ikisinin de bir ilişkinin sorumluluğunu taşımaya hevesi yok, böylece gecenin sabahında kendilerini bekleyen hayatların, onları ayırmasına müsaade ediyorlar. Ve yirmi yıl boyunca hayatlarına, arkadaşlar, işler, ilişkiler giriyor ve çıkıyor; Dexter, televizyon programı sunucusu olarak başarı yakalıyor ama bunu uyuşturucu, alkol ve kadınlara düşkünlüğü neticesinde kaybediyor , Emma ise, başarılı bir yazar olma hayali peşinde bir sürü az maaş veren işte ve kutu gibi dairelerde geçiriyor günlerini.  Hayat onları, birbirlerinden giderek uzaklaştırsa da, bir yandan da her ikisi de; o ilk gece yaşadıkları özel şeye tutunmaya çabalıyorlar.  Çekişmeler, kavgalar, umutlar, umutsuzlukla, kaçırılan fırsatlar, kahkaha, gözyaşı...

Sonunda bu ikili, taşıdıkları yükleri bir kenara bırakıp, genç birer mezunken hissettikleri saf çekimi kabullenip aşkın doğasına ve yaşama tutunabilecekler ve çok geç olmadan birlikte olabilecekler mi?
David Nicholls’un Bir Gün’ü, sonunu bildiğimiz, alışıla gelmiş aşk hikayelerinden önce bunu söylemeliyim. Evet bu birbirini sadece seven iki arkadaşın değil aynı zamanda aslında farkında olmasalarda birbirlerini tamamlayan iki kişinin hikayesi ama alışıla geldik kısım burada bitiyor. Bu yüzden yumuşak, bilindik aşk romanlarından biri olarak elinize aldıysanız bu kitabı, beklemediğiniz birşeyle karşılaşacağınıza emin olabilirsiniz.

Nicholls’un anlatımı son derece doğrudan, açık ve duyguları olduğu gibi sunuyor ve okuyucuyu, bu ikilinin şaşırtıcı ama çoğu zaman yürek sızlatan yaşamlarına hızla sokuyor. Sayfalar, tüm karakterlerin dahil edildiği diyaloglar, monologlar, üçüncü tekil şahıs anlatımları ile dolup taşıyor. Bu sayede, Em ve Dex’i kanlı canlı insanlar olarak görüyor ve yaşadıkları durumları gerçek yaşamla bağdaştırabiliyoruz. Ama sanmayın ki bu ikili kolay sevilebilir karakterler, değiller çünkü ve aynı zamanda, hikayenin hiçbir noktasında mükemmel de değiller, birçok hataları, görmek istemedikleri yanlışları ve sinir bozucu tavırları var, yani bizlerden birileri adeta. (Zaman zaman omuzlarından tutup, her ikisini de, sarsmak istemedim dersem yalan olur... )

Hikayenin bu yaşam kareleri arasında, bir yıldan sonrakine atlaması, bir görüntüden bambaşka bir dünyaya geçmesi okuyucuyu bir beklentiye sürüklüyor, Dex ve Em’e ne olacağını beklemeye başlıyor ve bir yandan endişeleniyor bir yandan merak ediyoruz, tıpkı kendi yaşamlarımızdaki belirsizlikler gibi. Hikayeyi ve karakterleri sevmeseniz bile, kendinizden ve yaşamın kendisinden birçok şey bulabileceğiniz bir kitap sunmuş yazar.

Hayat, gerçekte ne yapmamız gerektiğine dikkat etmek yerine, biz başka şeylerle uğraşırken geçip gidiyor ve olasılıklar korkutucu bir hızla yanımızdan geçip gidiyor, bizlerse gözlerimizi sımsıkı kapadığımız için onları kaçırıp duruyoruz. İşte Bir Gün, bir yandan güldürerek, bir yandan ağlatarak (tamam ben biraz fazla sulu göz olabilirim, daha önce söylemiştim diye hatırlıyorum ama ağlatmasa bile duygulandırıyor ve düşündürüyor diyelim) tam da bunu gösteriyor bize...

Bir Gün, benim bu yazara ait okuduğum ilk kitaptı, daha sonra aslında ilk kitabı olan; Bir Soru Bir Aşk’ı da okudum, her ne kadar bu iki kitap birbirinden tamamen farklı da olsa, yazarın çok iyi yaptığı birşey varsa o da, karakterlerini hayatın içinden çıkarmak ve onların geçmişlerini tüm çıplaklığı ve rahatsız edici gerçekliği ile gözler önüne sermek.

Bu arada, filme dair de küçük birşey yazmadan edemeyeceğim. Film kesinlikle kitabın bıraktığı etkiyi bırakamıyor, evet her yeni seneye atlayarak çekilmiş, aynı kitabın yapısında ama kitaptaki gibi iç diyalogları, uzun anlatımları olmadığı için duyguyu aktarmada başarılı değil, kitabı okuyan birisi, okuduklarını ve hayal ettiklerini canlanmış olarak görebilir ama okumayanı etkileyecek bir film olarak göremedim ben, ama Jim Sturgess tam Dexter olmuş, gerçi ben Anne Hathaway'i de Emma olarak beğenmiştim ama eleştirmenler benimle aynı fikirde değildi orası kesin :) Yani diyeceğim şu ki; hala bu filmi seyretmediyseniz ve kitap mı, film mi diye düşünüyorsanız, kesinlikle önce kitap ...

Bir Gün Film Fragmanı :

Buradan satın alabilirsiniz: 


0 yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...