.jpg)
Yazar: P.C. Cast & Kristin Cast
Çevirmen: Sevinç Seyla Tezcan
Sayfa Sayısı: 416
Dili: Türkçe
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Hiç, bir kitabı okurken niçin okuduğunuzu düşündüğünüz ve sonrasında tek sebebinin serinin artık sonunun gelmesini istediğiniz olduğunu, artık kitabı değerlendiremeyecek kadar hikayenin uzadığını farkettiğiniz oldu mu? Benim oldu; Gece Evi Serisi sağolsun bu duyguyu birkaç kitaptır yaşıyorum. Neden okuyorsun derseniz, ben bir seriye başladığım zaman maalesef sonuna kadar okumak zorunda hissediyorum kendimi - tıpkı başladığım kitabı yarı bırakmışım hissi - , bilseydim bu serinin bu kadar uzun olacağını hiç başlamazdım sanırım diyeceğim ama ilk dört kitabı da gerçekten beğenmiştim. Ama hakkını yemeyeceğim, bu ve bir önceki kitap yine serinin 5.,6.,7. Ve 8. kitaplarına göre çok daha iyi. Ve aslında ana konuyu seviyorum, sadece biraz arkası yarın gibi oldu, konu her kitapta son derece yavaş ilerliyor, gelinen nokta kolaylıkla birkaç kitapta da olabilecekken, sırf tuttuğu için sündürmek gibi geliyor bana... Neyse uzatmayayım ve kitaba döneyim;
*Başlamadan önce küçükte bir not ileteyim; seriyi okumayanlar bu yorumdan başlamasın, kısa bir süre içerisinde diğer kitapları da yazacağım, özellikle ilk dört kitap kesinlikle okunmaya değerdi...
Sonunda Zoey’nin en az yedi kitaptır, uğraştığı oldu ve Neferet’in karanlık tarafı tercih ettiği gerçeği herkes gün yüzüne çıktı. Artık Yüksek Konsey’de Neferet’in yanında değil, ama sanılmasın ki bu durum, Neferet’in vampir dünyasındaki yıkımı devam etmiyor. Okulla bağlarını koparırken bile dehşetine devam ediyor ve ahırları ateşe veriyor...
Anlayacağınız, serinin bu kitabında da iyi ve kötünün yada kitaptaki tabir ile ışığın ve karanlığın savaşı devam ediyor ve karakterlerden bir çoğunun nihayet taraflarını seçmeye başladıklarını görüyoruz. Kimisi Nyx’in yolunu seçerken, kimisi karanlığa dönüyor.
Zoey ise yine kayıp kişilik, hatta sanırım bu kitabın başlarında şimdiye kadar olduğundan daha fazla kayıp; Neferet’in Aurox’u yaratabilmek için annesini feda ettiğine şahit olması ve Aurox’ın içinde bir şekilde Heath’in ruhunun olduğunu görmesi - yada gördüğünü sanması diyelim – zaten zor olan hayatını daha da zorlaştırıyor.
Neferet tarafında da bir değişiklik yok, olayların gidişatı itibariyle, Zoey’e zarar verme noktasında daha da bir hırslı hatta. Nyx’ın gazabından yine de korktuğu için Zoey’i öldürmek yerine Onu en can alıcı yerinden vurma planları yapıyor, ama bu planları işe yarayacak mı?
Kabul etmek gerekir ki, kitabın anne-kız yazar çifti okuyucularına oldukça hızlı ve kolay okunan, dram ve macera dolu bir onuncu kitap sunmuşlar. Serinin hayranlarının keyifle okuyacağına ve daha fazlasını isteyeceğine şüphe yok.
Kitapta değişmeyen diğer bir nokta da bana göre, Zoey hala en kararsız ve en sinir bozucu anlatıcı ve ana karakterlerden biri olmaya devam ediyor ve tabii ki; hiç bir şekilde öldürülemiyor ;) Ben şahsen Stark’ı ve hatta Aphrodite’i daha çok seviyorum ama tabi benim fikrimin sorulduğunu sanmıyorum :)
Neredeyse en baştan beri okuyucunun kafasına sokulmaya çalışılan, “herkes kendi tercihlerini yapar” yada işte “herkes kendi yolunu seçer” mesajı, bu kitabında her sayfasından taşıyor, aslında belki bu kısmı artık okuyucunun anladığını, mesajın alındığını kabul etseler, kitap daha hızlı ilerleyebilir...
Ama güzel gelişmelerde yok değil; Lenobia için nihayet güzel şeyler oluyor ve Onu biraz daha tanıyoruz, Shaunee ve Erin birbirlerinden ayrıldıktan sonra Erin’in gerçek yüzü iyice ortaya çıkıyor, ekibe yeni katılan Shaylin güçlü ve etkili bir kişilik görüntüsünde ve Erik ile de iyi bir takım olacaklar gibi duruyor, Kalona artık hangi tarafta olduğunu gösteriyor ve ayrıca Sylvia Redbird ve Neferet arasında kaçırılmayacak bir sahne var.
Serinin müdavimleri için artık yavaş yavaş (yavaşın altını çiziyorum) sona gelindiği hissini veren, önceki kitaplara nazaran daha güzel bir tat bırakan, keyifli denebilecek bir okuma...
0 yorum:
Yorum Gönder