Yazar: Matthew Quick
Çevirmen: Uğur Mehter
Sayfa Sayısı: 344
Dili: Türkçe
Yayınevi: Feniks Kitap
Aslında bu yorumu dün yayınlamam gerekliydi ama elde olmayan sağlık durumları nedeniyle ancak bugün yazabiliyorum, gecikme için bekleyen herkesten özür dilerim...
Matthew Quick’in ilk romanı Umut Işığım, geçtiğimiz ay Türk okuyucusu ile buluştu. Alışılmadık ve garip bir aşk hikayesini konu alan kitapta, ruh ve akıl sağlığı, güçlü duygular, aşk, acı, umut ve Philadephia Eagles bolca yer alıyor.
Bir adamın unutmayı seçtiği hatıralarını hatırlaması ve karısının ihanetinin yol açtıkları ile başa çıkma savaşını anlatan kitap, Pat Peoples’ın, annesinin çabalarıyla uzun süredir bulunduğu akıl hastanesinden çıkışı ile başlıyor. Bütün kitap, Pat’in bakış açısından anlatılıyor ve hassas durumu nedeniyle son derece değişik bir bakış açısı olduğunu eklemeliyim. Hastanedeki birçok doktor Pat’in, henüz dış dünyaya hazır olmadığı konusunda hem fikir aslında ama annesi ve avukatları sağolsun, Pat’e normal hayatına dönebilmesi için bir şans tanıyorlar.
Pat eski hayatını geri almak konusunda gayet kararlı, eskiden yeterince iyi bir eş olmadığını kabul etmiş ve başlangıçta, sizde O’nunla birlikte bunun doğruluğuna ve bunların sebebinin aldığı kilolar ile karısına karşı davranışları olduğunu düşünüyorsunuz. Ve Pat herkes ne kadar da artık karısı ile birlikte olmasının mümkün olmayacağını söylese yada ima etse de, bu birliktelik için gereken tüm fedakarlıkları yapmayı kafasına koymuş durumda. Hayatının, Tanrı tarafından yönetilen bir romantik komedi filmi olduğu görüşünde ve mutlu sonlara inancı büyük. Bu nedenle; kibar ve iyimser olursa ayrı olduğu karısı Nikki ile yeniden bir araya geleceğine de emin.
Yeniden karısı ile birlikte olacağı güne hazırlık için de; bol bol kitap okuyor, özellikle klasikleri çünkü Nikki bir ingilizce öğretmeni ve eskisi gibi fit bir vücuda sahip olabilmek ve Nikkiye iyi görünmek içinde, kendini öldürürcesine spor yapıyor.
Ailesinin yanında yeniden hayatına dönmeye çalışırken, arkadaşları Pat’i bir akşam yemeğinde Tiffany ile tanıştırırlar. Kocasını kaybetmiş olan Tiffany, en az Pat kadar zor bir dönemden geçmektedir. Garip bir şekilde birlikte koşmaya ve zaman geçirmeye başlayan ikili, zamanla birbirlerinin varlığından keyif almaya da başlarlar. Aralarında sıradışı bir arkadaşlık gelişen bu ikili, birbirlerini iyileştirebilecekler mi?
Bunu okuyup görmeniz gerekecek, ama şu kadarını söyleyebilirim; Pat’in okuyucuyla adeta konuşur gibi gözler önüne serdiği yaşamı, gerçekten siz daha ne olduğunu anlamadan içine çekiyor insanı. Ama kitabın basit bir dili ve özellikle de 30’lu yaşlarının ortasında olmasına rağmen hala, sadece bir genç oğlan gibi düşünen ve hareket eden bir anlatıcısı olduğunu bilerek başlamanızı öneririm.
Pat, bakış açısı ve takıntıları ile kolay bağlanılacak bir karakter olmamasına rağmen, aklındakileri olduğu gibi söylemesi ve saflığı ile insanı ısıtan ve bir şekilde etkileyen birisi. Ve yaşadıkları bana göre, kitabın tanıtımında sunulduğu gibi; komik olmaktan çok tatlı-acı bir deneyim, zamanla bir yandan yaşadıklarına ve tepkilerine gülümserken, bir yandan kendinizi O’nun için üzülmekten alıkoyamıyorsunuz.
Tiffany aslında kitabın büyük bir kısmında var olmasına rağmen, dengesiz tavırları ve Pat’in yanında olma isteği dışında, kitabın ortalarından sonraya kadar çok fazla tanıma imkanı bulamadığımız birisi ve O’nun ilginç hikayesini öğrenmek için en sona kadar beklememiz gerekiyor, söyleyeyim...
Kitabın ilgi çekici yanlarından bir tanesi hikayeyi Pat yaşarken eş zamanlı olarak takip ediyorsunuz, ne olduğunu bilip, Pat’in ne yaptığını görmekten ziyade olayları Onunla birlikte çözüyorsunuz, adeta O’nun kafasının içindeymişsiniz gibi. Kitap boyunca olayların Pat’in düşündüğü yada yarım yamalak hatırladığı halleriyle olmadığına emin oluyorsunuz, ama yinede olayın kitap boyunca netleşmemesi bir gizem ve belirsizlik halini sürdürüyor. Ve dahası Pat’in gerçekleri ne zaman ve nasıl göreceğini merak etmeye başlıyorsunuz, en azından ben böyle hissettim. Ama şunu da ekleyeyim, zaman zaman bu Nikki inadının biraz uzadığını da düşünmedim değil...
Bu kitabın ülkemizde 4 Ocak’ta gösterime girecek ve başrollerini Bradley Cooper ve Jennifer Lawrence’ın paylaştıkları birde filmi var, komedi türünde. Yönetmenliğini David O. Russel’ın üstlendiği filmde Robert De Niro’da rol alıyor. Toronto Uluslararası Film festivalinde galası yapılan film için yapılan yorumlar, filmin genel olarak son derece başarılı olduğu yönünde. Oscar Ödüllerinin de bu seneki önemli filmlerinden birisi. Fragmanı aşağıda, yorumların doğru olup olmadığını sanırım bekleyip görebileceğiz. burAma ben filmi izlemeden önce kitabı okumanızı tavsiye ederim, her ne kadar filmi görmemiş olsamda yazar ile yaptığım kısacık söyleşiden biliyorum ki; kitap ile film arasında ciddi farklılıklar söz konusu...
Yazar ile söyleşimi 6 Aralık günü Tuğçe’nin Kitaplığı’nda okuyabilirsiniz...
Umut Işığım Fragman
Buradan satın alabilirsiniz:
0 yorum:
Yorum Gönder